Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Risale-i Nurların sadeleştirilmesi konusundaki arzusu eskiden beri bilinir. İlk başta Necip Fazıl’ın bu yöndeki teklifine aracılık eden Hocaefendi, 1994 yılında bir sadeleştirme denemesini bizzat kendisi yaptı. Fakat gelen tepkilerden dolayı ‘İnkisar’ adlı bir yazı kaleme alıp bu teşebbüsüne o zaman için ara verdi. Onun yerine, ve ilginç bir şekilde, bir çokları tarafından Risale-i Nurlara benzer şekilde kendisi de sadeleştirilmeye muhtaç görülen ‘Kalbin Zümrüt Tepeleri’ üst başlıklı yazılar yazmaya başladı. ‘Anlayamıyoruz’ yorumlarına ise, ‘sizin için yazmadım, 25 sene sonra gelecek nesiler için yazdım’ mealinde cevap verdi. Risalelerin bugün okunup anlaşılması gerektiğini düşünen Hocaefendi’nin, ‘Kalbin Zümrüt Tepeleri’ için en azından şimdilik, böyle bir endişesinin olmadığını anlıyoruz. Yakın geçmişte Hizmet Hareketi Risale-i Nurların sadeleştirilmesi projesini tekrar hayata geçirdi. Nur camiasından yine benzer ve hatta daha sert olarak nitelendirilebilecek tepkiler geldi. Fakat Hizmet, bu çalışmasına yine de devam etti.
Hocaefendi, Nur camiasından gelen tepkilere karşı alakasız değildi. Fakat, ‘iman’ gibi hayati konuları ele alan bir eserin anlaşılabilir olması gerektiğini düşünür Hocaefendi. Bu hususta ‘geç kalındığını’ ifade eder. Kaldı ki Üstad’ın Nurları kaleme alırken en büyük amaçlarından birisi, bu eserlerde bahsedilen hususların çok geniş kitlelere ulaşması ve onlar tarafından anlaşılmasıydı. Dolayısıyla, Hocaefendi ve Hizmet katılımcılarının, aslını mahfuz etmek şartıyla, bu eserlerin sadeleştirilmesi gerektiğini düşünür. Bu değerlendirmeye katılmayanlar ve itiraz edenler olacaktır; fakat, ben, Hocaefendinin bu konudaki yaklaşımının daha farklı bir yönüyle ilgiliyim.
Bu noktada şu soruyu sorabiliriz: Anlaşılabilir olma hedefi, sadece Risaleler için mi geçerli? Risaleleri yukarıda kısaca bahsedilen makul sebeplerden dolayı sadeleştirmeye çalışan Hizmet Hareketinin, kendisinin de sadeleştirilmeye muhtaç yanları yok mudur? Örneğin, Hizmet Hareketi katılımcıları, Hizmet Hareketi’nin, muhatapları açısından kolaylıkla anlaşılabilir bir hareket olduğunu düşünüyor mu? Yıllardır devam eden dostluklara rağmen Hizmet Hareketi’nin bazı uygulamalarını ve çalışma usullerini tam olarak anlamadığını ifade eden dostlarımızın haklı olduğu noktalar yok mu? Risalelerin i’lay-ı kelimetullah gibi bir derdi varsa, Hizmet Hareketi’nin yok mu?
‘Hizmet Hareketi bir kitap mıdır ki sadeleştirilsin’ diye tepki göstermeyin. Evet, bir anlamda kitaptır. Kaldı ki sadece kitaplar sadeleştirilmez. Hizmet Hareketi’nin şu an anlaşılamamak gibi bir sorunu vardır. Yer yer, kendi katılımcılarının dahi anlamakta zorluk çektiği uygulamaların ve hareket etme tarzlarının varlığını kabul etmek zorundayız. Eğer Hizmet Hareketi ve benzeri hareketler için “anlaşılamamak” normal karşılanacak bir durum ise benzer bir ön kabulu Risale-i Nurların sadeleştirilmesi konusunda da göstermemiz gerekmez miydi? Hizmet Hareketi’nin belli bir zaman ve zeminde, bazıları için bir anlam ifade eden çalışmaların ve çalışma usullerin hali hazırda içinde bulunulan zaman ve durumda artık neredeyse hiç kimse için bir anlam ifade etmediğini görmek gerekmez mi?
Bir çok yönden Hizmet Hareketi’nin şeffafiyet ve hesap verilebilirlik kıstasları çerçevesinde sadeleştirilmesi, Risalelerin sadeleştirilmesinden çok daha ehemmiyetli ve acil bir konu değil midir? Risaleleri sadeleştirmede ‘geç kaldık’ bari katılımcısı olduğumuz Hizmet Hareketi’nin sadeleştirmesinde daha fazla geç kalmayalım.
***
English summary: the author notes the Hizmet movement’s efforts to abridge and simplify the somewhat archaic and obscure text of the Risale-i Nur, the seminal exegesis authored by the 20th century Kurdish theologian Said Nursi, in order to make it more accessible and comprehensible to today’s people. Having explored the movement’s reasons for doing so, and as an insider, the author asks whether those same reasons do not justify the need for Hizmet to ‘simplify’ itself too. At an organizational level, this simplification refers to the clarity to flow from transparency and accountability. The author highlights the irony (some might say hypocrisy) of doing one while neglecting the other. The author claims that the latter is far more urgent and important, which it attempts to demonstrate with a series of questions.
Hamteli: offering suggestions for and criticisms on Hizmet. The name is a play on Gulen’s weekly podcasts (‘Bamteli’), which means ‘the crux of the matter’ and is suited to the ‘weighty’ topics of faith, religion and society that he addresses. In Turkish, the word ‘ham’ on the other hand means ‘draft’, ‘unfinished’ or ‘half-baked’, which is well suited to my ‘half-baked’ views expressed herein.